Doç. Dr. Derya Hekim
Şubat ayı biter bitmez Ticaret Bakanlığı’nın açıkladığı dış ticaret verilerini karşıladık. Şubat 2022’ye göre Şubat 2023’te ihracatın azaldığını gördük. Tabii şubat ayının başında hepimizi sarsan bir deprem oldu ve de ihracat rakamlarının bundan etkilenmeyeceğini beklemek pek de doğru olmazdı. Ama maalesef sorun tek bir aya indirilecek kadar basit değil. Keza TÜİK’in daha birkaç gün önce açıkladığı ocak ayı dış ticaret verileri de rekor düzeyde bir açığa işaret ediyor.
Ocak ayında dış ticaret rakamlarına baktığımızda ihracatın %10.2 artışla 19.4 milyar dolar olduğunu; ithalatın ise %20.7 artışla 33.6 milyar dolar olduğunu görüyoruz. Yani ithalattaki artış, ihracattaki artışın 2 katı. Dış ticaret açığı ise 14.2 milyar dolar ile rekor kırdı. Haliyle ihracatın ithalat karşılama oranı tarihi dip seviyelerde, %57.6. Neredeyse ihracatımızla ithalatımızın yarısını karşılayabiliyoruz.
Dış ticaretteki bu açığı açıklamak için ortaya sunulan en önemli argümanlardan biri enerji ithalatçısı bir ülke olduğumuz ve de enerji fiyatlarındaki artışın ticaret açığına neden olduğuydu. Oysa son dönemde enerji fiyatları geriliyor. Doğal gaz fiyatları Eylül 2020 seviyelerine döndü. Petroldeki savaş nedeniyle ortaya çıkan sıçrama dindi. Petrolde de fiyat Ekim 2021 seviyelerinde ama bizim dış ticaret açığımız sürekli artıyor. Üstelik ocak ayı rakamlarına baktığımızda çok çarpıcı bir nokta var. Altın ve enerjiyi dışladığımızda dahi aylık 1.8 milyar dolar açık var!
Şubat ayı verileri, her ne kadar geçici sayılmasına ve revize edilebilecek olmasına rağmen, daha vahim bir durumu işaret ediyor. Altın ve enerji hariç tutulduğunda şubat ayında cari açık 2.5 milyar doların üzerinde olacak!
Peki, sorun ne?
Önce daha kolay çözülebilecekten başlayayım. Öncelikle uzun süredir kur sabit ve reel olarak TL değerleniyor. Değerli TL ile ihracat yapmak ihracatçıyı zorluyor. Üstelik artan maliyetler yani enflasyon ile birlikte bu durum daha sıkıntılı oluyor. Tabii değerli TL tüketim malları ithalatını da arttırıyor. Diğer tarafta ise ucuz kredi tüketimi pompalıyor. Bunların etkisini tabii ki tüketim malları ithalatında görüyoruz. Şubat ayında tüketim malları ithalatı geçen yılın aynı ayına göre %64.4 artmış.
Şimdi gelelim daha uzun vadeli ama daha can yakıcı soruna. İhracatımızın yapısını değiştirmemiz gerekiyor. İhracatımızın yüksek teknolojili mal yoğunluğu maalesef çok düşük. İmalat sanayi ihracatımızın sadece %3’ü yüksek teknolojili mallar. Biz daha ziyade orta yüksek ve orta düşük teknolojili imalat sanayi ürünleri ihraç ediyoruz. Bu ürünlerin fiyat esnekliği yüksek, yani daha fazla mal satabilmek için fiyat düşürmek zorunda olduğumuz, katma değeri düşük ürünler. Oysa aşağıdaki şekilde bize benzeyen ülkelerin yüksek teknoloji yoğun ihracatının imalat sanayi ihracatındaki payı yer alıyor. Şekilden de görüldüğü üzere Türkiye’nin yüksek teknoloji yoğun imalat sanayi ihracatının payı diğer ülkelerin çok altında. Veriler Dünya Bankası’ndan alındı ve 2021 yılına ait. Son birkaç aydır bu oran %3’ün biraz üstüne çıkmış durumda. O da savunma sanayimizdeki gelişmelerden kaynaklanıyor.
Maalesef biz bu durumu çözmediğimiz sürece kronik dış ticaret açığı ve de tabi devamında cari açık sorunu ile uğraşırız. Yüksek teknoloji yoğun imalat sanayi ihracatını arttırmamız için ise bir sanayi politikası uygulamamız şart. Tüm dünyada yükselen stratejik sanayi politikası uygulamasına geçmemiz ve eğitimden altyapıya, Ar-Ge politikasına kadar her şeyi bu plana göre yeniden ele almamız gerekiyor.
Önümüzde zaten 2026 yılında ödemelerine başlanacak olan Sınırda Karbon Düzenlemesi ya da daha geniş kapsamda söyleyecek olursam Yeşil Mutabakat var. Bu doğrultuda Yeşil Stratejik Sanayi Politikası dizayn etmemiz önemli olacaktır. Yeşil sanayiyi önceleyen ve teknoloji yoğunluğu yüksek olan üretimi destekleyerek hem bir yandan yeşil dönüşüme olanak sağlayabilir hem de üretimimizin teknoloji yoğunluğunu arttırabiliriz.
Kolay değil farkındayım ama bir yerden başlamamız gerek.
İhracat taleplerinizin burada yayınlanması için iletisim@ihracathaber.com.tr adresimize yazınız.