Recep Ali Aksoylu
Rize Belediyesinin Güneydoğu’da meydana gelen deprem afeti için yaptığı gıda yardımları arasında eğitimci, müzikolog Mahiye Morgül’ün emek ve organizasyonuyla Haldoz ve Humruk’un geleneksel portakalları da yer aldı. Detay haberini ekte link olarak paylaşacağımdan haberin içeriğine dair burada tekrar yapmadan narenciyenin (portakal, mandalina, limon, kumkat, ağaç kavunu vs) Rize tarım ve ekonomisindeki yeri ve önemini tarihe not düşmek adına anekdotlarla aktaracağım. Dün dostlarla sohbet ederken Rize’nin çay öncesi ekonomisinde (kenevirden sonra) narenciyenin hacminden, kalitesinden bahsedilince fark ettim ki bu bilgiden Rize kökenliler bile bi haber. Oysa 60’larda, 70’lerde yanı İlkokul ve ortaokul yıllarımızda ders kitaplarımızda harita üzerinde 7 bölge anlatılırken Adana’nın üstünde pamuk, Rize’nin üstünde de narenciye – turunçgiller resmi yer alırdı. Hatta 90’lara kadar İstanbul’da veya Türkiye’nin her yanında mandalina kasalarının çoğunun üzerinde “RİZE” yazardı. Unutuldu, besbelli. Muhabbetimizde Mahiye Morgül’ün “deprem bölgesine portakal gönderdik” haberi masaya gelince ben de iki laf edeyim istedim. Masada anlattıklarımı bu yazımda da biraz toparlayıp paylaşmış olacağım. Çay öncesi Rize ekonomisinin bel kemiğinin kenevirden kumaş / feretiko olduğunu detaylarıyla çok yazdım. 1990’lara doğru kenevir farklı nedenlerle cazibesini kaybedince Rizeliye gurbet gözüktü. Gurbete gitmeyenler içinde 1940’ların sonuna kadar mısır ve narenciye ana uğraş – gelir kalemi konumuna geldi. Çay’ın cazibesi hissedilince mısırın ardından mandalina – portakal bahçeleri sökülmeye başlandı. Ancak 90’lara doğru çay cazibesini kaybetmeye başlayınca Rizeli tekrar bahçesine, hatta çaylıklarının içine mandalina dikmeye başladı. İyi de verim alınıyor. 1940’LARDA İSTANBUL’DA RİZE MANDALİNASI SATIYORDUK Babam, İstanbul’a ilk kez 1949 veya 50’de gelmiş. “13-14 yaşlarında idim, ilkokuldan sonra taksi durağında muavinlik yaptığımdan biriktirdiğim 2,5 lira ile bilet alıp evden de izinsiz olarak gemi ile İstanbul’a geldim” der. Neden diye sorduğumda, “Hüseyin dayım benden bir yaş büyük abim İsmet Tahsin’i iki sene önce İstanbul’a getirmişti, bende ona heveslendim geldim” cevabını aldım. Bundan sonrasını (ailenin İstanbul bağını da araya sıkıştırarak) narenciye mevzuundan kopmadan toparlayarak anlatayım. Dayısı Hüseyin Karadereli (Dr. Hasan Karadereli’nin babası) 30’ların sonlarından itibaren Rize merkezin mandalinasını toplar (ailelerden alır), yatak yapar, sandıklar ve vapurla İstanbul’a getirip Eminönü meyve sebze halinde satardı. Önceleri kardeşi Osman’ı Rize’den gelirken yanına yardımcı alırdı. Osman Karadereli meslek lisesi mezunu olduğundan İstanbul’da tekstil makineleri tamir – servis işine başlayınca (40’ların ortasında çamaşır atölyesi sahibi olmuştu) Hüseyin dayı bu kez kendisine yardımcı olması için İsmet Tahsin Aksoylu amcamı beraberinde İstanbul’a getirmeye başlamış. (Amcam 1951’de açılan Rize Lisesinin ilk öğrencilerindendir) Demem o ki Cumhuriyet sonrası dönemde İstanbul’un mandalinası Rize’den gelirdi. Ancak sadece Rize’den değil ithal olarak İtalya’dan da gelirmiş, yanı rakipleri varmış! Osmanlı coğrafyasında (Anadolu toprakları dışında) XI. yüzyıldan itibaren narenciye üretilmekteydi. 18.yy da Osmanlı limon ve portakal ürünlerinde ihracat yaparken daha az miktarda ithalatta yapılıyordu. Hatta o dönemlerde Osmanlı toprakları dahilinde olan Sakız ve Trablusşamlı narenciye üreticilerinin İstanbul’a İtalya’dan düşük vergiyle gelen narenciyeden rahatsız olduklarını saraya yazıyorlardı. Bu bilgiler büyüklerimizden duyduğum Rize Satsuma Mandalinasını İstanbul’da satarken en büyük rakibimiz yurt dışından gelenlerdi ifadesi ile uyuşmaktadır. OSMANLIDA NARENCİYE Osmanlıda Rize’de de limon, mandalina ve portakal üretimi yapıldığı, üretilen mahsulün bir kısmının Rusya’ya ihraç edilerek bölge için önemli bir gelir kaynağı elde edildiği kaynaklarda yazar. Hatta 1895 yılında, Karadeniz sahilindeki toprakları Rize’yle benzer iklim şartlarına sahip olan Kutaisi bölgesi idarecileri, Rize’ye görevliler göndererek bölgede yetiştirilen portakal ve limon fidanlarından talep ettiklerinde nasıl yaklaşım göstereceğimiz Trabzon Valiliği aracılığıyla İstanbul’a sorulup kendilerine olumsuz yanıt verilmişti. Zira 28 Şubat 1895 tarihinde gelen yanıtta Rusya’ya ihracatı olumsuz etkileyebileceği, ihracat için de yeni bir rakip oluşturacağı, zaten ekonomik sıkıntılar içerisinde bulunan bölge halkının bu durumdan olumsuz etkileneceği gerekçesiyle fidanların verilmesinin uygun olmayacağı ifade edilmişti (BOA.DH.MKT.339/40; BOA.BEO.565/42360, 584/43749) Osmanlı narenciye ürünlerinin en önemli alıcısı durumunda olan Rusya’da 1890’lı yılların sonlarına doğru Osmanlı’dan ithal ettiği bu ürünlere yüksek miktarda ithalat vergisi uygulamaya başlamıştı. Zaten kenevir üretimi duralamış başka alternatifte olmadığından devlet, 1917’de çıkarılan, “Yeniden Tesis ve İhdas Olunacak Portakal ve Limon ile Mandarin vesaire Bahçelerinin On Sene Müddetle Öşürden İstisnası Hakkında Kanun” isimli düzenlemeyle narenciye bahçelerini alan olarak büyütmeyi de hedeflemişti. Sonrası bilindik, cumhuriyetle beraber yörenin kurtuluş reçetesi olarak çay belirleniyor, yaklaşık 15 yıllık bir emekten sonra 40’ların ortasında çay’ da endüstrileşme başlayınca narenciye geri plana düşüyordu. SATSUMA’NIN MENŞEİ RİZE Dünyada en çok yetiştirilen meyve grubu olan turunçgiller /narenciye anavatanı Güneydoğu Asya olmasına rağmen, 40. güney ve kuzey enlemleri arasında yer alan subtropik alanlarda yetiştirilmektedir. Dünya narenciye üretim alanının en kuzey sınırında yer alan ülkemizde de ağırlıklı olarak narenciye çeşitleri Edremit’ten Hatay’a Ege ve Akdeniz sahil bandımız ile Rize yöresinde yetişmektedir. Rize havalisinde Kuzey Anadolu Dağları ve Kafkasların çevrelediği Rize’de hapsolan ve soğuk havanın olumsuz etkisini düşüren nem sayesinde “Satsuma” cinsi mandalina yetiştirilmektedir. Satsuma, Japonya kökenli bir tür olup Batum yolu ile Rize’ye geldiğinden ülkemizde “Rize Mandalinası” olarak da bilinir. Narenciye içerisinde soğuğa en dayanıklısı, depolama ve taşımaya en elverişli ve verimli olanıdır. Kendine has tadı ve kokusu olan Satsuma, günümüzde ihracatı en çok yapılan mandalina çeşididir. Ancak bu ihracat günümüzde menşei Rize’den değil Bodrum, İzmir ve Balıkesir yörelerinde ki bahçelerden yapılmaktadır. Zaten üretim istatistiklerine baktığımızda 1970’den sonra bu illerde satsuma cinsi mandalina üretiminin giderek arttığını görebiliyoruz. Bu bilgileri pekiştirecek (Rize’nin satsumanın anavatanı olduğunu) yine ailemden bir anekdotu daha paylaşarak yazıyı tamamlayayım… Mahiye Morgül hocanın geçen yıl yazdığı bir makalesinde annem merhum Aynur Aksoylu’dan Rize ilinin ismi kayıtlara geçmiş fidancısı olarak bahseder. Doğrudur. İstimlak edilene kadar merkez İslampaşa Mahallesindeki bahçemizde hemen her tür meyveyi geliştirmiş, hatta yöreye uygun olmayan kavun ve pamukta denemişti. İslampaşa Mahallesi bugün olduğu gibi 50-60 yıl öncede Rize’nin fidancılık merkeziydi. 1971’de annemin yetiştirdiği mandalina fidanlarını babam İzmir’e götürerek Kemeraltı’nda iki haftada satıp o yılların en popüler kamyonu 5.20 Man’ın yarı hissesini alabilmişti. 8 teker kamyon o yıllarda çizgi üstüydü ve Rize’de ilk biz almıştık. Sadece ebeveynlerim değil o yıllarda kimi komşularımız bahçesinden İzmir’den gelenlere (Ege’den gelenlerin hepsine İzmirli yakıştırması yapılıyordu) fidan satıyordu kimi de İzmir’de soluğu alıyordu. Bu kadar fidanı nereye dikiyorlar, ne kadar boş arazileri var diye söylendiğimizi anımsıyorum. Bu arada fidan satmak için Ege’ye giden komşu ve akrabalarımızdan o yörenin cazibesine kapılıp orada toprak alıp kendi narenciye bahçesini yapanlarında olduğunu eklemeliyim. Son söz olarak C vitamini deposu satsumanın menşeinin Rize olduğunun altını çizip en sevdiğim reçellerin başında da Kasım’da gittiğimde bahçemizden topladığım ağaç kavunundan yaptırdığımın olduğunu belirtmiş olayım.
İhracat taleplerinizin burada yayınlanması için iletisim@ihracathaber.com.tr adresimize yazınız.